Kategoriler
Blog

Kapitalist blog küreye hoş geldiniz

kapitalizmBunu bizim konumuza bağlarken sıkıntı çekeceğimi biliyorum çünkü günümüzde internet zaten kapitalizm için en iyi, en etkin iş yapan mecralardan biri olmuştur aslında, e tabi tersi de olabilir bu tamamen bizim bireysel olarak verdiğimiz tepkiler ve yaşamdan ne beklediğimizle alakalı olarak yaşama karşı duruşumuzla da alakalı. Yani eğer bizler gerçekten memnunsak ve bu ağaçta kendimize sıcak, korunmalı bir alan bulduysak şikayet etmeyiz, kimse kendini kandırmasın belki insan doğasında olan bir şey bu, kimse eğer bir işi varsa, kariyeri varsa sistemden şikayet edip diğer ezilenler için ayaklanmaz.

Kapitalizm nedir?

Çok sevgili dostumuz, kankamız Wikipedia’ya göre kapitalizm;

“özel mülkiyetin üretim araçlarının ağırlıklı bir bölümüne sahip olduğu ve işlettiği; yatırım, dağılım, gelir, üretim ve mal ve hizmet fiyatlarının piyasa ekonomisinin belirlediği sosyal ve ekonomik sistemdir. Bu sistemde genellikle bireylerin ya da grupların oluşturduğu tüzel kişiliklerin ya da şirketlerin emek, yer, üretim aracı ve para (bkz: finans ve kredi) ticareti yapabilmeye hakkı vardır.”

diye geçiyor. Genel bir söz vardır bu sistem konusunda; zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olduğu sistem denir. Kapitalizmin temelini maddecilik oluşturur. İnsana öngördüğü biricik amaç maddi zenginliğe ulaşmak ve bunu dilediğince tüketmektir. Bu amaca ulaşmak isteyen bireye sınırsız bir özgürlük tanır. Bu nedenle aşırı ölçüde bireycidir. İnsan ve toplum hayatında belirleyici olarak kabul ettiği tek ilke piyasa şartları ve rekabettir. Fırsatçılık ve acımasızlık ise onun ahlâk kurallarıdır.

Maalesef ki kapitalizm insanın bu doğasını kullanarak yukarıda yazan cümlede olduğu gibi zengini daha zengin fakiri daha fakir yapmaya devam edecek, işte tam bu noktada Başbakanımızın Davos’daki o tutumu bazı günümüz insanlarına çok saçma gelmiştir. Evet Başbakan kesinlikle bir şikayetçi ve ülkesini, daha doğrusu ülke insanlarını, dünya insanlarını, ezilen halkı savunan bir insandır. Gelip Yahudilerden madalya almış demenin de absürtlüğü su götürmez bir gerçek, kulaktan dolma ve yanlış bilgilerle bilgilenen halkımız, okumaya üşenen bazı arkadaşlarımız başbakanın orada “sizin plajlardaki insanları nasıl öldürdüğünüzü biliyoruz” cümlesini bile anlamadılar. Başbakan bir Filistinli çocuğu sanırım evlat edinmişlerdi, o çocuğun tüm ailesi o bahsi geçen plajda öldürülmüştü.

Blog küre? Blogosfer?

Şimdi bakın, eğer bir konu üzerine ahkam kesecekseniz mutlaka o mevzuyu derinlemesine inceleyip analiz etmeniz gerekir ya da mevzunun içinde olan biri olmalısınız. Daha önce de blogları sadece bir reklam mecrası, bir pazarlama aracı olarak gören kesimlerin ve bu atmosferin doğasını anlamayan onu istediği gibi yönlendirme çabasında girişip daha sonra biz olmasaydık sen olmazdın gibi triplere girebilecek, insanlar, kurumlar vs. varlığını, olacağını yazmıştım, söylemiştim. Bu arada daha önce derken bu birkaç yıl kadar belki daha fazla eskidir sanırsam.

Web 2.0, bloglar ve felsefe

Öncelikle blogları iyi anlamamız gerekiyor, belki önce web 2.0 dediğimiz olayı iyi anlamamız gerekiyor. Web 2.0’nin cafcaflı online araçlar, ajax’ı, javascript’i anam tablosuz tasarımları vs. olmadığını öğrenmemiz gerekiyor, Web 2.0 bu çağın bir felsefesidir. Asıl web 2.0 eski tek taraflı bilgi alımının yani klasik medya dediğimiz bir yönden bilgiler aktarılır diğer yönden büyük kitleler bu bilgileri alırlar ve oturup çay kahve içerler. İşte bu evinde oturup çay kahve içenlerin çıkıp “yeter artık ben de varım” demesi web 2.0 ın gerçek felsefesi, ruhudur.

Demokrasi ve bloglar

Bloglar web 2.0 felsefesini, ormanını yaşatan en verimli ağaçlardan biridir, blogların diğer web sitelerinden farkı bunları yukarıda bahsettiğim evinde oturup çay kahve içen insan tarafından yazıldığı bilinmesinden geçer. Yoksa bu bloggerların hepsi de canım cicim fiyakalı şirketlerde, fiyakalı mecralarda anam ne bileyim öyle böyle acayip insanlar falan değildir, aksine bloggerlar birebir zencidir. Bloglar demokrasinin ta kendisidir, demokrasinin 2.0’ı dır. Bloglar çıplaktır, bloggerların yazıları çıplak sohbetlerdir(Robert Scoble/Shel Israael – Çıplak sohbetler).

Çıplak olan bloggerlar değil, yazdıklarıdır. Bir blogger’ın bir medya şirketinde çalışıyor olması esasında bir ayıptır çünkü o çıplak olamaz yazarken. Bu çıplaklığı, bu şeffaflığı, bu doğallığı atıyorum XCB TV’de çalışarak veya ABF medya reklam firmasında çalışarak koruyamazsınız, ha siz koruduğunuzu sanırsınız elbette ama emin olun vakti geldiğinde görmezden geldiğiniz geniş kitleler sizi öyle bir ayıklar ki balık kılçığı gibi çöpe gidersiniz.

Klasik olan ve yenisinin ilişkisi

Medya blogger’ı değiliz diye bir şey yazmıştım, okumasına izin verdiğim insanlar okudu orada bahsettiğim somut mevzular olduğu için o yazımı kendime ve arkadaşlarıma sakladım. Ben bundan 4 yıl önce şu vakitlerin geleceğinden nasıl emindiysem, şu anda onların olacağına eminim ve o zamanda garip garip suratıma bakmışlardı şimdi de öyle. Dünya’nın yuvarlak olduğunu iddaa etmek gibi bir şey çünkü, düşünsenize kişinin harika imkanlarda yaşama imkanın varken var olana uyup tatsızlık çıkarmadan keyfine bakmak varken çıkıp denyo gibi, donkişot gibi bilgilerini ve düşüncelerini ap-açık ortaya koyuyor. Hiç akıllıca bir şey değil, evde denemeyin. Esasında 80 küsur yaşına gelen, yıllarca itilip kakılmış Çetin Altan’ın geçenlerde çok büyük ve değerli bir ödül ile ödüllendirilmesi sizi cesaretlendirebilir lakin ben yine de tavsiye etmiyorum onun gibi olmanızı. Onun gibi olabildiğimi de pek sanmıyorum sadece olmaya çaışıyorum.

Politika, Pazarlama, … > Hayat

Tamam kafanız karıştı biliyorum, bu gerçekten çok doğal yani sorun sizde değil. Ben şahsen kendi ile sorunlu bir insanım, sürekli sorun yaratırım, yanımda olmak çok zordur bu yüzden ve ben sevilmeyi sevmem, taktir edilmekten nefret ederim, insanlar ve kurumlar sizi seviyor veya taktir ediyorlarsa orada bir sorun vardır, bu sorun sizin bir yerlerde yanlış yaptığınız gösterir çünkü bir şey yukarıda olacaksa bir şeyler aşağıda olmalı ve aşağıdakilerin sesi çıkmıyorsa doğru yolda değilsiniz. Kafası karışık biriyim, özgür biri değilim elbette zira kimse özgür olduğunu sanan köleler kadar ümitsizce köleleştirilmemiştir.

Siyaset ve pazarlamanın kesiştiğini düşündüğüm noktlar var, siyasetin sadece minik bir elit kesime ait olmadığı gibi pazarlamanın da buna benzer bir şey olduğu. İşte blogosfer denilen bu çatlak sesli çıplak savaşçılar klasik medya ile beraber o tatlı pastaya da göz dikmişlerdir. Fakat can alıcı nokta çoğunlukla unutulur, felsefesiniz kaybeden blogger, ruhunu kaybeden bir insan gibi olur, bunu yaparken sınırları iyi çizmesi şarttır aksi taktirde onu o şirketler ve iş ilişkileri kurtaramaz, hayat zaten suşi den ibaret olmayan bir bütündür, Facebook da 5bin arkadaşınız olabilir ama 1 ilişkiniz bile olmayabilir; bunu seven bunu da sevdi.

Gün olur devran döner…

Bu blog veya ruhu hep var olur ama zamanla nasıl bir değişime uğrar pek kestiremiyorum. Düşünmeyi seven, vizyon sahibi insanlardan, içgüdülerinin yağmur yağarken mağraya girmesini sağladığı değil aynı zamanda ateş yapmayı, barınak yapmayı düşünen, akıl eden insanlardan, klasiği, yenisi, Ali’si, Veli’sinden bana en çok gelen sorulardan biri bu akımın, blogların ne gibi değişimlere uğrayacağı. Bazısı işini geliştirmek için soruyor, bazısı başka şeyler için. Açık yazmam gerekirse buna cevap verecek kadar donanımlı görmüyorum kendim, sadece Allah tarafından bana bahşedilmiş bir özellik belki de bu her zaman şüpheci bir insandım, şüphe etmenin bilimin, felsefenin en önemli hususlarından biri olduğu düşünülürse verdiğim cevaplar şu anki konjektürde insanların istediği cevaplar olmayabiliyor.

Ama yine de gün olur devran döner cimbom fenere gömer diye yazmadan edemeyeceğim, bu da benim orgazm anımdır çok görmeyin.

  • Yazının başlığı buralarda ilk kez Ferruh Mavituna’nın klavyesi ile yazılmıştır.
  • Karikatürist arkadaşımız Onur konuya bir karikatür çizip gönderecek diye umut ediyoruz, bu yüzden daha sonra tekrar gelin.
  • Bu akşam bir gazeteci abimiz ile sohbetteyiz aksilik olmazsa, ve Microfostcular ile bloggerların buluşmasından önce Microsoftcu ile wolkanca buluşması olacak yine kısmetse.
  • Google’ı seviyoruz, onsuz yapamıyoruz.
  • 14 Şubat takvimlerden kaldırılsın!